Salı, Kasım 09, 2010

Sir Sitem Etti!



Manchester United menejeri Sir Alex Ferguson, takımının 10 Kasım Çarşamba günü çıkacağı derbi öncesi ezeli rakipleri Manchester City'e fazla para harcadığı için sitem etti.

"Harcadıkları paranın nereden geldiğini biliyoruz. Sadece bu yaz 6 yeni oyuncu aldılar. Bir şeyler kazanana kadar para saçmaya devam edecekler." diyen Sir'e son 10 yılda yaptığı transferler için harcadığı paraları hatırlatmak istedim.

Dimitar Berbatov 30.75 Milyon £ 2008
Rio Ferdinand 29.1 Milyon £ 2002
Juan Sebastian Veron 28.1 Milyon £ 2001
Wayne Rooney 27 Milyon £ 2004
Ruud Van Nistelrooy 19 Milyon £ 2001
Anderson 17.3 Milyon £ 2007
Owen Hargreaves 17 Milyon £ 2007
Antonio Valencia 16 Milyon £ 2009
Nani 14.7 Milyon £ 2007
Michael Carrick 14 Milyon £ 2006


Pazartesi, Kasım 08, 2010

Real Madrid vs. Atletico Madrid



Maçın başlamasından az önce Türkiye'nin en çok reyting alan spor programlarından birine göz attım; hani şu kavgalarıyla ünlü olana. Batı cephesinde yeni bir şey yok. O meşhur program, gündem konularıyla Türk futbolunun aynası adeta.

22:00 itibariyle tabii ki NTV Spor'da Madrid derbisine geçildi. Maç boyunca kafamda hep aynı soru döndü : "Bu maç Türkiye'de oynansa neler olurdu?" Tabii o kalitede bir futbolun Türkiye'de oynanması için sektördeki herkesin 40 fırın ekmek yemesi gerektiğinin farkındayım. Beni bu düşünceye iten, maçın hakemi Mateu Lahoz'du.

13. dakikada Reyes ile kontra atağa çıkmaya hazırlanan Atletico Madrid, rahatlıkla  faul olarak yorumlanabilecek bir müdaheleyle durduruldu; saniyeler sonra Ricardo Carvalho derbide Real'i 1-0 öne geçirdi. ( Asli görev alanının 80 metre ilerisinde gol bulan stoper ile soyunma odasında rakibiyle küfürleşip, tekme tokat kavgaya girişen stoperlerimizin arasındaki farkı da konuşmak lazım ama ayrı konu. ) 7 dakika sonra ceza sahasının yakınında, yine yoruma açık bir kararla, Lahoz Atletico Madrid aleyhine faul çaldı. Topun başına geçen Mesut frikikten zekice bir gol attı : 2-0.

İki tarafın verilmeyen birer penaltısı da hakemin tartışmaya açık kararlarından. Ama o da ne? İlk yarı 1 dakika bile uzamıyor. Ne tartışmalı faul kararlarına, ne verilmeyen penaltı kararına dakikalar süren abartılı itirazlar yok. Bu düdüklerin "Bir İstanbul Derbisi"nde çalındığını düşünün. O meşhur televizyon programı hakemin düdüğünü çoktan asmıştı bile.

Maçtan akılda kalanlarsa Carvalho'nun müthiş özverisi, Mesut'un "gerçek Real'li" olması, Reyes'in şutunda jeneriklik bir kurtarış yapan Casillas, Forlan'ın direkten dönen topu, daha 53. dakikada "başkan purosu"nu yakan Florentino Perez ve pek tabii ki hakem Mateu Lahoz'du.

Hakem kararlarını, futbolcuların özel hayatlarını, kısacası futbolun kendisi dışındaki herşeyi konuştuğumuz için asla bu seviyede bir futbol oynayamayacağımızı bilmek ise bırakın aklımda kalmasını,  bu tip maçlar izlediğim hiç bir an aklımdan çıkmıyor.

Pazar, Kasım 07, 2010

Dinim Boca Tanrım Maradona



Madem ki futbol yazacağız, "O"nunla başlamak uygun olur diye düşündüm.
Not : Sporx'te yayınlanan 31 Ekim 2008 yazımdan alıntıdır.

"Boca es mi religion, Maradona es mi dios, La Bombonera es mi iglesia. (Dinim Boca, Tanrım Maradona, Mabedim La Bombonera) Boca Juniors'un stadına bu satırları okumadan giremezsiniz. Bombonera Stadı her maçta bir adam için ölecek 60 bin adamla doluyor.

Rosario şehrindeki fanatikler onun adına bir din kurdular. Maradonian tarikatının binlerce üyesi var.

Arjantin varoşlarında bir ilah doğdu.

30 Ekim 1960'da Arjantin'in Lanus kentinde, elektriği ve suyu olmayan bir gecekonduda yaşayan Maradona ailesinin ilk erkek çocuğu doğdu. Üç kızın ardından gelen bu erkek çocuğa Aziz James'e ithafen Diego, ilk erkek olması dolayısıyla asker anlamına gelen Armando ismi verildi. Aslında ailesinin ona hangi ismi vereceklerinin çok da önemi yoktu, çünkü adı ne olursa olsun birkaç yıl sonra dünya zaten onu "Altın Çocuk", "Efsane" ve "Tanrı" gibi isimlerle anacaktı.

Sefalet içinde geçen çocukluk yıllarını anarken Maradona, altı kardeş arasında en aykırısının kendisinin olduğunu söylüyor. Sürekli kavga çıkartan bu huysuzun iyi anlaştığı tek şey futbol topuymuş. Kuzeni Beto, Diego'ya 3. yaşgününde bir futbol topu hediye ediyor. Akrabaları Diego'nun o topa uyurken bile sıkı sıkı sarıldığını söylüyor.

1969 yılında Buenos Aires'in varoşlarında yaşayan Diego o sene 9 yaşındaydı ve en büyük zevki mahalleden arkadaşlarıyla maç yapmaktı. Bu arkadaşlardan Goyo Carizzo yerel bir takım olan Cebollitas'ta oynamaktaydı ve teknik direktörüne Diego'dan bahsetti. Maradona'yı izlemeyi kabul eden Francis Cornejo, yıllar sonra o anı şöyle anlatıyor: "Topa iki üç kez dokunduktan sonra, karşımdakinin olağanüstü bir yetenek olduğunu anlamıştım." Cornejo, Diego'nun fakir mahallesine gider ve aileyi oğullarının futbolcu olması için ikna eder.

Böyle bir yetenek tabii ki Cebollitas için çok fazlaydı. Argentinos Juniors kısa bir sürede bu tıfıldan haberdar olup Diego'yu kadrosuna kattı. Maradona'nın 16 yaşında adım attığı profesyonel kariyerinin ilk 5 yılı Argentinos Juniors'ta geçti. 166 maç yaptığı Argentinos'ta 116 gol atan Diego, daha 17 yaşında milli oldu. 1979 yılında Arjantin U-21 milli takımıyla Dünya Kupası'nı kazanan Maradona, "Arjantin'in altın çocuğu" unvanını aldı ve Buenos Aires'te bir devin dikkatini çekti: Boca Juniors. 1 milyon pound'luk rekor bir transfer ücretiyle 1981 yılında sarı lacivertli formayı sırtına geçiren Maradona, 40 maçta 28 gol atsa da çok sevdiği Boca'da ancak 1 sezon kalabiliyordu. Altın çocuğun kaderi onu çağırıyordu ve futbolun kalbine, Avrupa'ya gidiyordu. 1982 yılında Maradona, bir deve, Barcelona'ya transfer olur.

Altın Çocuk Yaşlı Kıta'da

Yaşadığı şehirden ilk kez ayrılan Maradona'nın, karaciğerinde yağlanma başlamıştı. Athletic Bilbao maçında yaşadığı ağır sakatlık kendisini toparlamasını zorlaştırmış, buna rağmen Maradona Barcelona için 2 sezonda 58 maç oynayıp 38 gol atmayı başarmıştı. Asıl önemli olansa kariyerinin zirvesine doğru tırmanmaya başladığı günlerde Maradona'nın, düşüşüne neden olacak kokainle bu şehirde tanışmış olmasıydı. 

1984 yılına gelindiğinde Maradona'nın Barça yönetimiyle yaşadığı tartışmalar gittikçe sıklaşır oldu ve Arjantinli artık Nou Camp'ta kalmak istemediğini açıkladı. O güne kadar bir oyuncuya yapılmış en yüksek transfer teklifi İtalya'dan geldi. Maradona bir sonraki uçakla Napoli'ye uçtu.

Maradona'nın kariyerinde Napoli'nin, Napoli'nin tarihinde Maradona'nın ayrı bir yeri vardır. Maradona Napoli'de zirveye ulaşırken elinden tuttuğu Napoli'yi de göklere uçuruyordu. Kariyerinin 7 senesini geçirdiği Napoli'de 188 maça çıkan Maradona, 81 gol ve sayısız asistle Napoli'ye tarihinin en parlak günlerini yaşattı. 1986/87 ve 1989/90 sezonlarında Serie A şampiyonu olan Napoli, 1987/88 ve 1988/89'da da Lig ikincisi olmayı başardı. 1987'de gelen İtalya Kupası, 1989'da kazanılan UEFA Kupası ve 1990'da gelen İtalya Süper Kupası bugün Napoli'nin müzesini süslüyor.

Önce Tanrı'nın Eli, Sonra Yüzyılın Golü

1982 Dünya Kupası'nda fazla varlık gösteremeyen Maradona, Meksika 86'da Arjantin'in kaptanı ve en büyük umuduydu. A Grubu'nda yer alan Arjantin ilk maçında Güney Kore'yi 3-1'le geçerken Maradona yaptığı asistlerle adından söz ettiriyordu. Sağanak yağmur altında İtalya'yla karşılaşan Arjantin 1-1 berabere kalırken, bu maçta rakip fileleri sarsan Maradona Meksika 86'daki ilk golünü atmış oluyordu. Gruptaki son maçında Bulgaristan'ı 2-0 yenen Arjantin, 2. turda Uruguay'ın rakibi oluyordu. Pasculli'nin golüyle Uruguay'ı 1-0 yenmeyi başaran Arjantin, futbol tarihinin en çok konuşulan maçlarından birisini yapmak üzere çeyrek finalde İngiltere'nin rakibi oluyordu.

Arjantin ile İngiltere arasında yaşanan Falkland Savaşı'nın üzerinden 4 yıl geçmişti. Ancak Arjantin'in acı dolu anıları hala tazeydi ve bu maç bütün ülkede kaybedilen savaş için alınacak bir intikam olarak algılanmıştı. Maçtan önce her iki tarafın futbolcuları bu maçın iki ülkenin bozulan ilişkilerini yeniden tamir etmek için bir fırsat olduğunu söylese de Maradona aslında ne düşündüğünü daha sonra açıklıyordu: "Hepimiz kinimizi maçı kazanmak için harcadık çünkü bu bir kupa maçı değil, onur ve intikam maçıydı."


O gün, 90 dakika içinde futbol tarihinin en güzel ve en çirkin olayları arasına girecek iki şey yaşandı. Bunlardan ilki Maradona'nın İngiltere kalecisi Shilton'a eliyle attığı goldü. Arjantinli yıldız başta hakem olmak üzere herkesi kandırmayı başarırken maç sonrası golü "Maradona'nın kafası ve Tanrı'nın eli" olarak özetliyordu. Maradona'nın attığı diğer gol ise "Yüzyılın Golü" olarak biliniyor. Santradan aldığı topu 45 metre sürükleyen Maradona 5 İngilizi ip gibi diziyor ve futbol tarihinin en unutulmaz maçlarından birine imzasını atıyordu. Maçın Tunuslu hakemi Ali Bin Nasser olayın üzerinden 20 yıl geçmesine rağmen kendisine "Tanrı'nın Eli"nin hatırlatılmadığı tek bir gün bile olmadığını söylüyor.

İtalya 90, Skandallar ve Çizme'ye Veda

Meksika 86'da Arjantin'e Dünya Kupası'nı kazandıran Maradona, 1990 yazında Napoli'ye ikinci Serie A şampiyonluğunu yaşatıyordu ve artık adı Güney İtalya kentinde Tanrı'yla eşdeğerdi. Dünya Kupası bu kez İtalya'da oynanıyordu. O yıl Arjantin kupayı kazanamadı ama belki de eşine hiç rastlanmayacak bir olay Napoli'de yaşandı.

Fakir oldukları için zengin Kuzeylilerin aşağılamalarına ve ırkçı davranışlarına maruz kalan Güney İtalya şehirleri, kelimenin tam anlamıyla Kuzey'e "gıcık" oluyordu. Kuzeylilere göre Güneyliler sırtlarındaki yük, Güneylilere göre Kuzeyliler "zengin domuzlar?dı.

3 Temmuz günü Napoli'de Arjantin ve İtalya karşı karşıya geldi. Ev sahibi İtalya'nın seyirci üstünlüğünü elinde bulundurması gerekiyorken herkesi şoke eden bir şey yaşandı. Napolili seyirciler gök mavili beyazlı formalarını giymişler, biricik Maradona'larının Arjantin'i için tezahürat yapıyorlardı. Normal süresi 1-1 biten maçı penaltılarla kaybeden İtalya'da Paolo Maldini şöyle diyordu: "Bu maçı Napoli'de oynamasaydık kazanabilirdik."

İki yıl daha Napoli'de oynayan Maradona, 1990 sonrasında takımına başarı getiremezken özel hayatındaki skandallar da kariyerine etki ediyordu. Kokain kullandığı ortaya çıkan Maradona, 15 aylık bir cezayla yeşil sahalardan uzak kalıyordu. Mafya örgütü Camarra'yla olan yakınlığı ve gayri meşru çocuğu Diego Armando Jr.'ın ortaya çıkması Arjantinlinin hayatını kabusa dönüştürüyordu. Maradona babalık testini yaptırmayı reddetmiş, İtalyan mahkemeleri 1993 yılında Diego Jr.'ın, Maradona'nın çocuğu olduğuna karar vermiş ve oğul Diego da Maradona soyadını taşıma hakkını kazanmıştı.

1992 yılında Sevilla'ya transfer olan Maradona, yaşadığı çalkantılı günlerin etkisini üzerinden atamıyor ve hor kullandığı bedeninin ihanetini yavaş yavaş hissetmeye başlıyordu. Artık 32 yaşına gelmiş olan yıldız, Sevilla'da 29 maça çıkıp 7 gol atarken bir sonraki sezon ülkesine dönüyordu.
1993 yılında Newell's Old Boys'a transfer olan Maradona sadece 7 maça çıkıp gol atamazken, artık futbolu bırakmanın zamanının geldiğini düşünüyor ve başarısız bir teknik direktörlük macerasına yelken açıyordu. Bu dönemde Mandiyu De Corrientes ile Avellaneda takımlarını yöneten Maradona 1994 yılında sürpriz bir şekilde Dünya Kupası kadrosuna alınıyordu.

Amerika Birleşik Devletleri'nde yapılan turnuvada sevenleri kendisini ancak 2 maçta izleyebiliyor, 1 gol attığı Yunanistan maçı Maradona'nın son milli maçı oluyordu. Bu maç sonrası doping kullandığı gerekçesiyle diskalifiye edilen Maradona, 35 yaşında Boca'nın mabedi La Bombera'ya futbol hayatının son dönemini yaşamak için transfer oluyordu. Arjantinli yıldız iki sezonda 31 maçta forma giyip 7 gol atıyor ve o futbolu bırakmak istemese de futbol, onu bırakıyordu.

Jübile maçında kendisi için bestelenen şarkıyı dinlerken hüngür hüngür ağlayarak seyircileri selamlayan küçük dev, vücuduna ettiği ihanetin bedelini ödeyeceği bir döneme giriyordu.

Sağlık Sorunları ve Özel Hayatı

2004 yılında iki kızının annesi ve hayatının aşkı olarak tanımladığı karısından ayrılan Maradona, aşırı dozda uyuşturucu nedeniyle kalp krizi geçirerek hastaneye kaldırıldı. Yoğun bakımda kalan Maradona'yı son kez görmek için gelen hayranları hastanenin önünü çiçek bahçesine çevirdiler. Her zaman kilo sorunu olan Armando Diego, 1995 yılında ciddi obezite tehlikesiyle karşı karşıyaydı ve midesine kelepçe taktırarak kilo vermeyi başardı. 1997 yılında bir kez daha hastaneye kaldırıldığında çok yakında öleceği yönündeki dedikodular ayyuka çıkmıştı ama Diego bir kez daha kazandı.

Oğlu Diego Armando Maradona Jr. da futbolcu olmaya karar verdi, ne de olsa babasının kanını taşıyordu. Napoli altyapısında uzun süre forma giydikten sonra, belki de babasından intikam almak için, Boca'nın ezeli rakibi River Plate'e transfer oldu.

Futbol Sonrası

1994 ve 1995'te düşük profilli takımlarda giriştiği teknik direktörlük kariyeri başarısız olan Maradona, 2005 - 2006  yılları arasında Boca'da transferlerden sorumlu spor menejeri oldu. 2006 yılında Arjantin Futbol Federasyonu'yla yaşadığı anlaşmazlık nedeniyle Boca'daki görevinden istifa eden Maradona, Arjantin televizyonlarında talk show'lar yapar. Maradona'nın hayatı ise 2006 yılında ödüllü yönetmen Emir Kusturica tarafından filmleştirildi.

Arjantin'e Tanrı'nın Eli Rehberlik Edecek

Maradona artık temiz. Alkolü ve uyuşturucuyu bıraktı ve en büyük aşkına, Arjantin'in A Milli Futbol Takımı'nın başına geçiyor. Çok istediği bu işi alan Maradona, teklif ilk geldiğinde bunu bir kamera şakası zannetmiş! İki teknik direktörlük macerası pek de başarılı olmayan Maradona'nın neler yapabileceği tartışma konusu. Ancak Futbol Tanrı'sının işi pek kolay değil. Dünya Kupası'na katılma yolunda Arjantin'i zorlu maçlar bekliyor. Ne olursa olsun, "Tanrı'nın Eli"nin yol göstereceği Arjantin'in maçları Maradona'yla çok daha renkli olacak.
  

Merhaba

Yakın bir zaman içinde futbol hakkında yazdıklarımla burada olacağım.